Kime Brüksel’den bahsetsem, hemen ne kadar kasvetli, renksiz, kapalı, heyecansız, cansız olduğundan dem vurur ve güzel sözler söylüyorsam “of ne buluyorsun o sıkıcı şehirde” gibi bir cümleyle de yüzlerini ekşitirler. Şu ana kadar Brüksel’den güzel sözlerle bahseden birkaç insan tanıdım. Şu ana kadar dört defa Brüksel’e gitme şansım oldu. İkisi iş içindi. İki defa da ben bilerek ve isteyerek gittim. Elbette bunda, Brüksel’de çalışıp Antwerpen yaşayan kadim dostumun da etkisi var. İlk gidişimde ben de bir takım önyargılar taşıyordum. Fakat her şehrin kendine özgü güzellikleri olduğunu düşünenlerdenim. Bu yüzden mutlaka en az bir defa şans veriyorum. Brüksel, ilk gidişimde kalbimi kazanmış bir şehir. Nasip olursa, ömrümün devamında da sık sık gideceğim.

Brüksel’in en ışıltılı, bir açık hava müzesi olarak adlandırmakta beis görmediğim meydanı Grote Markt’ta vakit geçirmek, bu şehre giden herkes için önemli bir etkinlik. Meydanın dört bir yanını saran görkemli binalar baş döndürücü bir cazibe yaratıyor şüphesiz. Bizdeki meydanların aksine, Avrupa’daki meydanlarda günün her anı insan kalabalığı görürsünüz. Çünkü meydanların çevresinde dikkat çekici mimariye sahip binalar, müzeler, konser salonları, heykeller, kafeler ve restoranlar dizilidir. Bir meydanda vakit geçirmek için çok sebebiniz vardır yani. O meydan kurulurken, etrafını kuşatan mekanlar insanlar için planlanmıştır. Bu yüzden Taksim Meydanı’nı gösteri düzenlemek, yol olarak kullanmak, buluşmak ve her yılbaşında nasıl eğleneceğini bilemeyen kalabalıkla doldurmak haricinde kullanamıyoruz. Diğer meydanlarımızda da durum hemen hemen böyle. Beyazı Meydanı’nın durumu içler acısı. Çocukluğumdan beri sık sık ziyaret ettiğim Sahaflar Çarşısı ve Çınaraltı bitmiş durumda. Meydanlarımız zaten öyle ahım şahım değillerdi ama bize aittiler, seviyorduk o halleriyle. Bitmek bilmeyen planlar, inşaatlar, düzenlemeler daha da feci hâle getiriyor. Meydanlarımızda soluk alıp dostlarımızla sohbet edebileceğimiz bir mekanımız yok bu fotoğraftaki gibi. Bir kafe-restoran görünümünde olsa da, detaylarına baktığınızda harikulade bir bahçe olduğunu anlayacaksınız.

Ağustos 2011 – Brüksel/Belçika