Doğanın en güzel manzaralarından birini sonbaharın yaprak dökümü sunuyor. Benzer biçimde, ağaç dallarının yapraklanması ve çiçek açması bir başka renk cümbüşünü oluşturuyor. Sonbaharın sarı, kahverengi ve kızıl tonlarına eşlik eden güneşin yatay ışıkları, dalların arasından süzülüp uzun yola vurdukça, sadece yürümek geliyor içimden. Öyle boş boş yürümek. Bir yere vermak için değil, sadece yürümek için yürümek.

Sonbahar dendi mi parklarda yolların soğuk taş ve asfaltını örten yapraklar geliyor akla doğal olarak. En çok da sarı ve kahverengi yapraklar. Ben o renklerin arasına gizlenen, kimi ağaçlarda çoğunluğu oluşturan kızıl yaprakları daha çok seviyorum. Doğanın içindeki renkler, günlük hayattaki yapay renklerden farklı olarak bir ışıltı sunuyor. Bunun ruh halimize etkilerini ve rahatlatıcı özelliğini yadsıyamayız.

Bu fotoğrafın bana anlattığı bir şey daha var. Tabiata karışıp onun bir parçası olmayı… Yapayalnız hissettiğimiz zamanlarda, içimize kapanıp hayatı dışarıdan seyreder, herkesi ve her şeyi bir oyunun parçalarıymış gibi görmeye çalışırız. Bizim haricimizdeki her şey seyredilmeye değerdir. O sırada bizi seyreden birilerinin olmadığını sansak da vardır uzakta birileri. Ve kim bilir, belki o sırada hayatımızın fotoğrafını çekmektedir. Uzun bir yolda köpeğinizle yürürken mesela. Kim bilir…

Kasım 2011 – Münih/Almanya