Orta Çağ döneminde, İngiltere’de yaygın bir inanışa göre soyluların kanları mavi imiş. Bu rivayetin pek çok farklı hikâyesi var. Alabildiğine beyaz tenli soyluların kan damarlarının belirgin biçimde görünmesi ve -aslında soylu olmayanlardaki gibi- damarların mavi renge sahip olması en yaygın bilinen sebep. Fakat iş bununla bitmiyor. O dönemden sonra da yaşayan ve günümüzde İngiltere’de zengin züppe gibi bir anlamda kullanılan “blue blooded” benim için farklı anlamlar da taşıyor.

Bir defa, kanın mavi akması düşünce olarak etkileyici ve bir hayli şiirsel. Bunu destekleyen argümanı Edip Cansever’den alıyorum. “Manastırlı Hilmi Beye Birinci Mektup” adlı şiirinde, Edip Cansever “dudaklarım kan mavisi bugün” diyor. Bir insanın dudakları ne zaman mavi olur? Mor değil ama masmavi…

Mavi pek çok şeyin rengidir. Elektriğin rengi mavidir örneğin. Sonra alev mavidir bazen, en içten yandığı zamanlarda. Sigaranın dumanı mavidir, deniz mavidir, gökyüzü mavi, bazen süt de mavidir. Fakat en güzel mavi insanın gözlerindedir, yarimin gözlerinde. Ben onun gözlerine ne zaman baksam, gözlerim mavileşir.

Bazı günler başımı yastıktan kaldırdığımda hissederim bunu, kendi kendime tekrar ederim, “dudaklarım kan mavisi bugün” derim. O günler hep diğerlerinden farklı olmuştur. Benimki gibi dudakları mavileşeni hiç görmedim. Belki de insan sadece kendinde görüyordur bunu. Kim bilir…