Odanızın penceresi neye açılıyor? Bir bahçe, bir sokak, bir park veya bir sundurma? Bir başka pencereye açılıyor olmasın? Belki de bir mezarlık. Yoksa derin bir uçuruma mı? Söylesenize, neye açılıyor odanızın penceresi? Neye açılıyor gözleriniz, gözleriniz?

Zürih’te ilk gecem. Hava soğuk fakat çok kuru, yağışsız bir ayaz var. Yabancı bir şehirde yabancı bir otel odasında uykuya daldım. Uyanıp perdeleri açtığımda dışarısı bembeyazdı. Soğuğu da yabancı bu şehrin, çatıları da. Bir müddet seyrettim bu beyaz örtüyü. Çocukluğumda kara uyanmış olmanın o benzersiz heyecanı ve bir an önce dışarı çıkma sabırsızlığından eser yoktu. Eh, İstanbul da kaç zamandır böyle sürprizler yapmıyor bize. İnsan ülkesinin kar kokusunu da özlüyor, şairin dediği gibi.

Odamın penceresi Zürih’in soğuk karlarıyla örtülü yabancı çatılarına açılıyordu. Neyse ki iki günlük bir manzaraydı bu. Ben galiba Zürih’i bu yüzden hiç sevmedim. Bir şans daha vermek gerekir değil mi?

14 Aralık 2010 – Zürih/İsviçre