Kalabalık şehirde yaşamanın sağladığı olanaklardan biri, herhangi bir zamanda, kolayca kaybolabilmenizdir. Kendinizi kolayca unutturabilirsiniz. Pek az insan bunu fark eder ve bu fark edişin tasası pek de uzun sürmez. Eskisi kadar ortalıkla görünmemeniz ilk zamanlar “yahu nerelerde bu deli” cümlelerini dolaştırır ortalıkta. Bir anlık duraksama gibidir. Herkes hayatına devam eder. Meşguliyetle ve acelesi olmakla ilintili bir ilgisizlik bu.
İnsan farklı şekillerde yalnızlaşmayı tercih ediyor. Bazen sadece tanıdıklardan kaçmak oluyor bu, bazen tüm insanlardan kaçmak. Her şeyden uzaklaşırken yeni birileri yaklaşabilir. Uzak mahalle pastanesinde, yazlık belde plajındaki şezlongda, şehir hatları vapurunda veya okyanus aşırı gitmekte olan bir uçakta karşılaşabilirsiniz onunla. Sizi bulmasına izin vermeden, bir miktar yaklaşmasına müsaade edebilirsiniz. Sadece tanıdığınız insanlar için değil, kendiniz için de kayıp olma duygusunu yaşarken, isteyeceğiniz son şey yeni tanıdıklar edinmektir.
Hafta içi her sabah işe giderken vapurda karşılaştığınız bir adam veya kadının ansızın bir gün orada olmaması, sonraki günlerde de gelmemesi sizde merak uyandırır mı? Mesafeli bir kafa sallamayla geçiştirdiğiniz günaydınlaşma, samimi bir vedalaşmayı hak ediyor mu bilemeyiz. İyi niyetli biçimde, “umarım her şey yolundadır” temennisiyle yetinirsiniz. Bir yabancının habersizce üzerinize bıraktığı sorumluluğu da bu sayede atmış olursunuz. Kim bilir, belki de sizin uzun zamandır yapmaya cesaret edemediğiniz şeyi yaptı.
Artık o bir kayıp. Siz de kaçtığı hayatın küçük bir parçasıydınız farkında olmadan. Her sabah işe giderken bindiği vapurda selamlaştığı kişiydiniz. Sıkıcı rutinin özel bir temsilcisi. Eminim bunu hiç istemezdiniz. Kendi rutininizde boğulurken, bir başkasının rutininde özne olmak can sıkıcı bir durum. Bunun için üzülmeyin. Elden bir şey gelmez. Hayat daima kendi rutinini buluyor.
Eylül 2010 – İstanbul/Türkiye