John Berger, “Buluştuğumuz Yer Burası” adlı kitabındaki Lizbon bölümünde şöyle diyor: “Annem ağladığı zaman yüzünü benden başka bir yana çevirmeye çalışırdı. O ağlarken ben beklerdim, uzun bir trenin hemzemin bir geçitten geçip gitmesini beklediğim gibi.”
Gerçekten de erkeğin en büyük çaresizliği, karşısında ağlayan bir kadına bir şeyler söylemesi gerektiği anda ortaya çıkıyor. Söyleyeceği herhangi bir şey durumu daha da kötüleştirebilir. Bunu yok saymak duyarsızlık ve kabalık olarak anlaşılacağı için bir seçenek olamaz. İnanın ne yapılması gerektiğini ben de tam olarak bilmiyorum. Bu yüzden, John Berger gibi bekliyorum. Uzun bir trenin hemzemin bir geçitten geçip gitmesini beklediğim gibi bekliyorum.
Çünkü söyleyecek sözünüz yoksa en iyisi susmaktır. Karşısında sessizce gözyaşı döken kadına bu suskunlukta yoldaşlık etmek için erkeğin sakin ve anlayışla beklemesi de bir yol belki. Bazen insanlar sadece susarak anlaşırlar. Kelimeler kifayetsiz kalır böyle zamanlarda. Erkek söylemeye kalksa düğümlenip kalır boğazında sözcükler. Kadının alabora olur dudakları, bir gözyaşı fırtınasında.