Yaş ilerledikçe, insandaki maddi etkisi manevi etkiye dönüşen bir ilişki bu. Çocukluk döneminde tek gelir kaynağımız, babanızdan veya annemizden düzenli olarak aldığımız harçlıktı. Ulaşım, yeme-içme ve benzeri ıvır zıvır harcamalarınızı bu parayla karşılardık. Bazı çocuklar, bu düzenli harçlıklarından artırarak biriktirir, sonrasında hayırlı bir iş için kullanırlardı. Hep özenmiştim onlara. Hâlâ da özenirim, ne yalan söyleyeyim.
Periyodik ödemeler dışında, bazen olağanüstü harcamalar için ana-babadan harçlık talep ederiz. Bana mı öyle geliyor, yoksa kolektif bir duygu mudur bilmem; harçlık almak dendi mi, aklıma “babadan harçlık almak” geliyor.
Gözlemlerim beni yanıltmıyorsa, evlatları büyüdüğünde, kendi bağımsız hayatlarını kurduklarında bile, babalar onlara arada harçlık vermekten bir mutluluk duyuyor. Aile ziyaretinde dışarı bir şey almaya çıkarsınız, elinize tutuşturur bi 50’lik. Veya yola çıkmak üzereyken, hiç ihtiyacınız olmasa bile cebinize sokmaya çalışır. Bana öyle geliyor ki, harçlık müessesesi babanın eskiye özlemini, babalık duygusunu pekiştirmesini sağlıyor biraz da… Bu sebepten, baba ile çocuk arasındaki bu harçlık verme ritüeli belli bir yaştan sonra tamamen duygusal forma bürünüyor. Çocuğun orta yaş üstüne doğru yol almasıyla da azalarak bitiyor.
Yakın bir arkadaşımın kısa bir zaman önce yaşadığı bir deneyim, bana tüm bunları derinden tekrar hissettirdi. Anlatayım. Arkadaşımın çalıştığı şirket, maaşları yatırdıkları bankayı değiştirerek Akbank ile iş yapmaya başlıyor. Tüm personele de bir hesap açılıyor bu bankada. Arkadaşım, internetten banka hesabına girdiğinde bakıyor ki, işyeri hesabına maaşı yatmış ve bununla birlikte başka bir hesap daha görünüyor aynı bankada; üstelik 1500 TL’lik bir meblağ bulunuyor o hesapta. Duruma şaşırıyor. Hem de ev kurduğu, eşya aldığı ve paraya ihtiyaç duyduğu bir zamanda hızır gibi yetişmişti bu para, hatırlıyorum. Hesap detaylarına bakıyor, hesabın İzmir’de açılmış olduğunu görüyor. Ailesini arıyor, onlara soruyor siz mi açtınız bu hesabı, parayı siz mi yatırdınız? Hayır… Ardından ablasıyla konuşurken o hatırlıyor, “Ha, dur bak. Babamız, biz henüz çocukken, lazım olur diye birer hesap açmıştı Akbank’tan. Kesin odur. Küçük bir para yatırmıştı, faizi birikmiş demek bunca zaman içinde.”
Babasını 10 sene önce kaybeden canım arkadaşım, gözleri dolarak ve ışıldayarak, karışık bir hüzünle “babamdan 10 yıl sonra harçlık aldım” dediğinde bambaşka duygular birbirinin peşine takılıp geçti içimden.
Yeni bir baba olan bendeniz, şöyle bir durup kendime baktım. Uzun uzun baktım ve baba olmanın esasında o kadar da basit bir şey olmadığını geçirdim içimden. Artık harçlık alan değil, harçlık veren olmanın ağır sorumluluğunu ilk defa bu kadar içten hissettim.
erdal abi amcam bana da harçlık verirdi.. gördüğü zaman hala veriyor 🙂
Çok ilginç ve güzel bir gelenek değil mi canım kuzenim? Konunun maddiyatın çok ötesinde olduğunu alan da veren de çok iyi biliyor.
hayatındaki en tatlı sahtekarın ben olduğumu söyleyen bir babam vardı… harçlık göndermek için bankaya gittiğinde öyle dermiş şubedeki memurlara, beni yine çarptı bu sahtekar kız dermiş, sonra iyi okuyorum diye gururlanırmış, benden bahsedermiş, dinlerlermiş, mutluluk böyle birşeymiş…
çok hoş be erdal… aynen memleket mektubunun memleketindeki çocukluğuma gittim… terzi cemal’in dükkanına günde iki kez gider 25 kuruşu kapardım…
kırmaz ikisinde koyardı cebime… birara galiba ipin ucunu kaçırdım galiba, gazozdu dondurmaydı derken…. ikinci harçlıklar kesilmişti..
sağol be erdall…
Şimdiki babalar hiç düşündüğünüz gibi değil ben harçlığımı aldımda fazlası kaldı bana 50 tl vercek bir yere giderken.Her hafta harçlık günü geldiğinde resmen kiracının ev sahibinden kaçtığı gibi babam benden kaçıyor param yok dese o da var.İsteyincede bağırıyor.Bu nasıl iş ben anlamadım doğrusu.
Umarım Çınar’ın büyüyüp kendi parasını kazandığı günleri de görürsün 🙂