Sağlık ve spor faaliyetlerimizi takip eden bileklikler, akıllı saatler, akıllı gözlükler, kullanım alanı sınırsız diyebileceğimiz artırılmış gerçeklik gözlükleri ve dahası… Cep telefonunun bile esamesinin okunmayacağı bir yakın gelecekten bahsedeceksek, giydiğimiz ürünler belki de bizim yerimize paylaşımlarda bulunacak. Distopik bir gelecek tasavvuru çoğumuzu endişelendirse de içten içe heyecanlandırmıyor değil. Teknolojide Walkman ile başlayan bireyselleşme, kişisel bilgisayar ve cep telefonuyla bambaşka bir kulvara girdi. 

İngiliz distopik TV dizisi Black Mirror‘da farklı bölümler ve hikâyelerle tarif edilen geleceğin gerçekleşmesi ihtimal dâhilinde. Teknolojik olarak mümkün olması bir yana, kültür ve ahlak olarak gayet hazırız diye düşünüyorum. Şehir yaşamının getirdiği katı kurallar, güvenlik endişeleri, sosyal yabancılaşma, toplumsal gerilim, ekonomik belirsizlikler ve daha sıralayabileceğimiz pek çok etken bireyciliği körüklüyor. Bu psikolojide devletlerin payını da yok sayamayız.

Güvenlik sebebiyle evimiz hariç açık ve kapalı tüm alanların kameralarla donatılması, kimlik numaraları, çipli kartlar, tüm kazanç ve harcamalarımızı takip ederek giydiğimiz iç çamaşırımızın markasına kadar bizi tanıyan bankalar, kredi kartı şirketleri; bırakın tüketim alışkanlıklarımızı, ruh halimizi bile anbean takip eden başta Facebook olmak üzere sosyal ağ platformları bu işin içinde.

Walkman bir başlangıçtı

Eşyaları ve özellikle cihazları kullanım şeklimiz, toplumsal gelişimimizin ipuçlarını veriyor. Şehirli insanın toplumsal olarak sesini yükselttiği, farklı konularda aynı düşünenlerin müzik dinlemek, dans etmek, kamp kurmak, politik tutum belirlemek veya hiçbir şey yapmadan yan gelip yatmak için bile ortak hareket ettiği, 60’lar ve 70’lerden sonra dünyanın büyük şehirlerinde çözülmeler başladı. Bireyselleşmenin kanımca önemli simgelerinden biri, Sony’nin efsanevi müzik çaları Walkman oldu.

Kaset çalar ve radyo özellikli bu minik aletin benzerleri hızla türedi fakat Walkman, 80’lerin klasiklerinden biri olarak adını tarihe yazdırdı. Seçtiği müziği sadece kendisinin duyabileceği biçimde sokakta, evde, kafede, okulda, markette, her yerde dinlemeye başlayıp kendini dış dünyanın gürültüsünden ve hengamesinden soyutlamaya başlayan insan için artık kendisi ve çevresindeki her şey, hayatının o sıradaki klibinin birer parçasından ibaret olabiliyordu.

Sadece makineden ibaret mi?

Bugün daha fazla cihaz, daha fazla kişisel alan, daha fazla mahremiyet kapısını açtı. Taşınabilir hale gelen her eşya kişiselleşiyor. Yakından tanıyor olsanız bile, başka birinin telefonunuzu veya bilgisayarınızı kurcalaması (içinde saklamak isteyeceğiniz şeyler olmasa bile) rahatsız edici olabiliyor. Bu rahatsızlığın altındaki temel his, “yakalanmak”tan çok daha farklı. Bu davranış, “kişisel konfor alanına zorla girilmiş” hissine neden oluyor. 

Bilgisayar ve telefonumuzda tüm sosyal ağ profillerimiz tanımlı, mesajlaşma ve e-posta hesaplarımız kurulu, özel notlarımız yazılı ve bir başkasıyla paylaşırken iki defa düşüneceğimiz kontaklarımız kayıtlı biçimdeyken, bu cihazlardan salt birer makine olarak bahsedemeyiz. Eskiden misafirlikte kendi terliğim daha rahat mantığıyla terlik götürülürdü şimdi ise bilgisayar götürülüyor. Çünkü bilgisayarlarımınız birer uzvumuz haline geldi.

Giyilebilir teknoloji ile cyborg olmaya bir adım

Giyilebilir teknoloji dediğimiz şeyin iki gözlük, bir saatten çok çok daha fazlası olduğunu fark etmemiz için aradan şöyle en az 3-5 yıl daha geçmesi gerekiyor. Üstelik öylesine geniş bir kavram ki, torba yasa gibi içine ne bulurlarsa atıyorlar. Isıtıcılı ceket de giyilebilir teknoloji, akıllı gözlük de, kablosuz kulak içi kulaklık da. Şirketler, ürünlerini geliştirip pazara sürdüklerinde bunların daha fazla kişi tarafından hayranlıkla satın alınması için kılıfını güzelce uyduruyor. İki gün sonra sıkılıp kenara atacağınız bir ürün için internette sayfalarca analiz, inceleme, test, rapor yayımlanıyor.

Son 30 yılda insanlar için, kalabalık içinde “dinleme”yle oluşan yalnızlığa “görme”nin de eklenmesi uçsuz bucaksız değişimler ve tepkimelere sebep olacak muhtemelen. Sanal gerçeklik gözlüğü Samsung, Sony, Microsoft, Google, Apple sıraya girmiş durumda. Birkaç haftadır kullanıyorum. Çok güzel bir deneyim. Hizmetleri çeşitlenir ve farklı giyilebilir teknolojilerle etkileşime geçebilecek hale gelirse bambaşka bir dünyadan bahsedebiliriz.

Muhtemelen gözlüklerle de kalmayıp sanal gerçeklik lenslerine doğru yol alacağız. Gözünüzün önünde dijital notların, bildirimlerin, görüntülerin akmadığı ve tamamen temiz gerçek bir görüntü gördüğümüz bu zamanların tadını çıkaralım. Üstelik bu lens gördüğümüz her şeyi kaydedip data izletmekle kalmayacak. Google, gözdeki kan şekerini ölçebilen biyonik kontakt lensler üstünde çalışmaya uzun süre önce başladı. Tansiyonu, kalp atışını, vücut sıcaklığını ölçen tişörtler de yolda.