Kimdi Giden Kimdi KalanÖlüm, hayatın en soğuk ve en acı sürprizlerini hazırlıyor. Değiştiremeyeceğimiz, çoğu zaman gelişine engel olamadığımız bir gerçek. Yakınımızda, cebimizde, yanıbaşımızda. Geliyor, vuruyor, yıkıyor, yakıyor. Sonra, aradan günler-aylar-yıllar geçiyor. “Hayat devam ediyor” diyorlar ya; devam ediyor mu gerçekten? Hayat denebilir mi artık bu yaşanana? O olmadan nefes aldığınızda, onun nefes almadığı ve kalbinin atmadığı bir güne başladığınızda diyebilir misiniz “Evet, hayat devam ediyor” diye? Başkaları için devam ediyor, siz yarımsınız-eksiksiniz-yarısıkırılmışbirampul gibisiniz. Kırık bir ampul ışık saçmaz. İçinden içinden yanar yanar, durur.

Gerçek bir aşk, ömre bedellenmiş bir aşk bitmez. Ölü bir yıldız gibi içine çöker. Sönmüş bir yanardağ gibi susar. Okyanuslara gömülür batmakta olan bir gemi gibi. Yavaşça, sessizce, acı çekerek. Kimse bilmez, kimse görmez. Herkes bildiğini ve gördüğünü sanır, oysa ki öğrenilmiş bir acıyla tanıklık ederler. Acıyı yaşayan bilir sadece.

Sonra, aradan günler-aylar-yıllar geçer. Hayat devam etmez, ömür geçer. O hiç gitmedi diye düşünürsünüz. İçinizde, teninizde, ruhunuzda bir parçası durur daima. Ne büyük bir acı, insanın sevdiğinin önce göçüp gitmesi. Sevdiklerimizden önce ölmek isteriz. Özel günlerinizde -veya aklınıza esen herhangi bir zamanda- onu ziyaret etmek, toprağının civarındaki yabani otları temizlemek, yıllar önce mezarı başında konuşmayı bıraktığınız için bir müddet oracıkta susarak beklemek, ve sonra bir başka beklemeye doğru yürüyüp gitmek…

Aralık 2010 – Paris/Fransa