Bir şehirde yaşarken, korkunç araç trafiğini atlatarak ulaşım sağlamanın en kolay yolu şüphesiz metro. Daha kısa mesafelerde bisiklet de tercihim. Bilhassa Avrupa ziyaretlerimde ilk işim haftalık metro kartlarından almak oluyor. Her şehrin metrosu kendi kişiliğine sahip. Şu ana kadar kullandıklarım arasında Moskova, Prag, New York ve Paris metroları en çok aklımda yer edinenler. Özellikle de Paris ve New York metrolarının dünyadaki tüm metrolardan ayrıldığı noktalar var. Kendilerine has kokuları, eskimişlikleri, soluk renkleri, ritüelleri, kendilerine has kuralları vs.
İyi bildiğiniz metroların haritalarını gözünüzde canlandırabilirsiniz. Hangi hat nereden gelir, nereden geçer, nereye gider; hangi hatlar nerelerde kesişir, hangi istasyonda inseniz gitmek istediğiniz yere daha çabuk varırsınız… Tüm bu soruların cevaplarını ezbere bilirsiniz. İstasyonların farklı anıları vardır. Farklı mevsimlerde, farklı ruh halleriyle, tuhaf hatıralar serpiştirdiğiniz istasyonlarda yıllar sonra bazı tortular bulabilirsiniz. Yollarını, izlerini ezberlediğiniz metro istasyonların merdivenleri sizi her defasında bir başka anıya çıkarabilir.
Aralık 2010 – Paris/Fransa
Yine güzel bir gözlem. Paris metrosunu görmüş olmanın verdiği cesaret ile gerçektende kendisine has bir kokusu olduğunu söyleyebilirim 🙂 Allah’tan bizim metrolarımızda bu kokular mevcut değil.
Ama şu çok önemli bir ifade “İyi bildiğiniz metroların haritalarını gözünüzde canlandırabilirsiniz. Hangi hat nereden gelir, nereden geçer, nereye gider; hangi hatlar nerelerde kesişir, hangi istasyonda inseniz gitmek istediğiniz yere daha çabuk varırsınız” işte bu kentli olmak demektir, yaşadığınız yeri bilmek ve benimsemek. Biz bu algıyı henüz oluşturamadık, artık kalabalıktanmı yoksa ilgi ile alakalı bir durummu bilemiyorum.
Güzel yazınız için tekrar teşekkür ederim.