Gözlerimizi kapatınca daha iyi görürüzİlk gençlik yıllarımızda yaşadıklarımız, acısıyla tatlısıyla hatırlayınca gülümsediğimiz anılarımız, kişisel tarihimizin belki de son masum kalıntıları. 20’lerimizden hemen önce, gözlerimizi yeni açmışken, her şeyi yanılarak öğrendiğimiz o yıllarda ne yaşarsak kâr. En çok da aşklar…

Her semtin gecesi farklıdır. Anılar en çok geceleri ziyaret eder. Bazen bir rüyayla uyanırız, kalbimizin bir köşesinde durduğundan habersizken, bir rüyayla veya bir şarkıyla çıkagelir. Zamanda yolculuk başlar. Bu gece Beşiktaş’ta, Barbaros Bulvarı’nın başladığı yaya geçidinde, o eski kaldırımda karşılaştım 18 yaşımla. Işığın yeşile dönmesini bekliyordum. Sevgilisinin elini tereddütle karışık bir heyecanla tutan (bir kadının elini tutmak, kalbini tutmak gibi bir şeydir bazen) hâlimle duruyordum orada. Yabancısı olduğumuz duygular, ilk tanışıklıkta bir şaşkınlıkla gelir ya; meğer bir mutlulukmuş bu, bilmiyordum. Yolun karşısına geçmeyi beklerken, dönüp yanımdaki kıza bakıyordum, elini tuttuğum kıza. İlk aşkıydım onun, -söylediğine göre yıllara bedellenmiş bir aşk hem de- ve bunu da pek çok şey gibi çok zaman sonra anlayacaktım.

Bir karşılaşma bazen size pek çok şey anlatır. Geçmişinizden haberler verir, bir uyanış, bir yakarış! Bu gece 18 yaşımla karşılaştım Barbaros Bulvarı’nda. Yolun karşısında bekliyordum. Yanımda ilk aşkım. Onunla son randevumuzdu. Az sonra terk edecektim onu mutsuz bir yalnızlığa. O şimdi kim bilir ne yapıyordu. Bunu düşünmeli miyim? Herkes kadar veya hiç kimse kadar… Gökyüzünde yarım ay, kalbimde bir yarım ay. İnsan kalbinin yarısı karanlık, yarısı aydın; tıpkı aklı gibi. Aklımızın karanlık yanları sadece geceleri görünüyor ve bazı şeyler geceleri daha iyi görülüyor. Biliyorsunuz değil mi, bazen gözlerimizi kapattığımızda daha iyi görürüz. Tıpkı bu gece olduğu gibi.

 01 Aralık 2011 – İstanbul/Türkiye